Erkek için cinsiyet özgürlüğü mücadelesinde ilk adım, kendi konumunun sorun teşkil ettiğini kabul etmektir. Aksi durumda erkeğin, sömürü üreten klasik erkeklik konumunu değiştirmeden kadının konumunu değiştirmeye çalışması bir kandırmaca değilse eğer, bir yanılsamadır. Çünkü bir sonuca neden olan faktörler değişmeden sonucun değişmesi beklenemez.
Erkeklik kültürünün yeterince tartışma gündemi haline gelmemesinde şüphesiz ki erkeklerin, özellikle entelektüel erkeklerin payı belirgindir. Bilim, felsefe ve diğer bilgi alanlarını büyük oranda ellerinde bulunduran düşünce dünyası erkeklerinin, hemen her konuda söz söyleyip, yazıp çizmişken; kendilerinin de bir parçası oldukları erkeklik kültürünü sorun olarak yeterince irdelememiş olmaları dikkate değer bir sonuçtur. Bu sonuçta kültürel erkeklik şekillenmelerinin, erkeklik psikolojilerinin, inançlarının çeşitli etkileri olabilir. Fakat esas neden ideolojik-felsefi tercihtir.
İdeolojik-felsefi tercihtir, çünkü entelektüel, aydın erkek için bir bilme sorunundan bahsetmek zordur. Tercih patriarkal sistemden yana tavır koymak olunca, erkeklik sorun olmaktan çıkar ve sorun olarak kadına odaklanılır. Bu bağlam içinde temelinde erkeklik kültürü bulunan toplumsal cinsiyetçilik sorununun, “kadın sorunu” olarak adlandırılması da eril ideolojik bir tutum olarak somutlaşır. Sorun bu şekilde tanımlandıktan sonra kadın gerçekliği üzerine olumlu veya olumsuz şeyler söylenmesinin esasta önemi kalmaz.
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; kadın özgürlüğü üzerine ne kadar pozitif şeyler söylerse söylesin, bir erkek eğer sorunun temeline erkeklik kültürünü koyup çözümlemiyor, toplumsal cinsiyetçiliğe karşı mücadelede kendi konumunu sorunsallaştırmayla işe başlamıyorsa, onun ideolojik tercihi patriyarkadan yana somutlaşıyor demektir. Zira patriyarkayı savunmak demek illa ki onu sloganlaştırmak demek değildir. Çağımız insanının patolojisi, küfür ettikleriyle kol kola yaşama sanatını geliştirmiş olmasıdır. Bundandır ki küfrettikleriyle barışık yaşama tutarsızlığının boy verdiği politik atmosferi oluşturan sinik siyasal kültür, günümüzün en başat siyasal kültürlerinden biri haline gelmiştir.
Erkeklik kültürünün sorunsallaştırılması bağlamında entelektüel erkeklerden de daha fazla sorumluluk taşıyanlar devrimci erkeklerdir. Çünkü Marx’tan esinlenerek söyleyecek olursak; devrimciler dünyayı sadece yorumlamazlar, aynı zamanda onu değiştirmeye çalışırlar. Devrimci olmak, devrimle bir olmak; özgürlükçü olmak, her türlü egemenlikçi-tahakkümcü ilişki kültürünü reddetmek demektir.
Bu anlamda erkeğin devrimi ne kadar içselleştirdiği veya ne kadar özgürlükçü olduğu; erkeklik kültürünü sorunsallaştırarak kendi kişiliğinde egemenlikçilik-tahakkümcülük anlayışlarına karşı verdiği mücadelede gizlidir. Bunun başarılma düzeyinin göstergesi de kadın karşısındaki duruştur. Zira eril egemen kültürün en yalın haliyle somutlaştığı düzlem kadınla ilişki düzlemidir. Buradan baktığımızda kadın karşısındaki duruş tarihsel anlamda erkek devrimcilerin geliştirdiği özgürlük mücadelelerinin üzerine düşen bir gölge olagelmiştir. Sözgelimi sömürü sistemine karşı emeğin özgürleşmesi mücadelesi yürüten erkek proleterler bile aile ortamında kadın emeğinin sömürülmesindeki rollerini unutabilmiştir.
Devrimci erkeğin konu bağlamında temel açmazı kendi konumunu değiştirmeden, kadının konumunu değiştirmek üzerinden çözüm aramasıdır. Sorunu “kadın sorunu” olarak tanımlayan erkek egemen algının inceltilmiş bir yansımasıdır bu. Oysaki cinsiyet özgürlüğü mücadelesinde erkek için ilk adım kendi konumunun sorun teşkil ettiğini kabul ederek, kendisinde bir değişim yaratmaya yönelmesidir. Aksi durumda erkeğin, sömürü üreten klasik erkeklik konumunu değiştirmeden kadının konumunu değiştirmeye çalışması bir kandırmaca değilse eğer, bir yanılsamadır. Çünkü bir sonuca neden olan faktörler değişmeden sonucun değişmesi beklenemez.
İster entelektüel, ister devrimci-demokrat olsun; toplumsal cinsiyetçi kültürdeki sorunu görüp, kadının sömürüldüğünü kabul eden erkeklerin önünde iki yol belirir. Birincisi kendinde bir değişim-dönüşüm eylemi başlatarak, eril egemen kültüre karşı mücadeleye kendinden başlama; ikincisi, değişimi kendi dışında aramaya çalışma yani öz olarak değişmemedir.
İkincisinin tercih edilmesi durumunda erkek, erkekliğini incelterek sürdürme, değişmeme gerekçeleri/argümanları oluşturma gibi yollara başvurur ki, rasyonalizasyon bu yolların kesişme noktasını oluşturur.
Zeki Bayhan’ın Sıfıra Yükselmek kitabından alınmıştır.