Güneydoğu Asya’da bulunan Vietnam’ın çok eskilere dayanan bir tarihi vardır. M.Ö Çin’den göç eden Vietnamlılar kültür olarak da birçok özelliğini bu soydan almıştır. Ve bu da Çin gibi bir yaşam şekillenişine yol açmıştır. Devrim öncesi Vietnam kadınları da Çin kadınları gibi babaların ve kocaların hâkimiyeti altındaydılar.
Sömürünün yoğun yaşandığı Vietnam’da erkek egemenliğini pekiştiren bir olgu da dindir. Konfüçyüs dininde kadınlar bilinçsiz ve kötü içgüdülere sahip olduğu, bu nedenle eğitilmelerinin zor olduğu görüşü kadının konumunu daha da zorlaştırmıştır. Ve tabi erkekler ve sistem bunu kendi egemenliğini korumak için sonuna kadar bir baskı aracı olarak kullanmıştır.
Ayrıca, Vietnam’da hüküm süren açlık ve sefalet, kitlelerin yığınca şehirlere göç etmesini beraberinde getiriyordu. Ancak şehre gelir gelmez büyük bir baskıyla karşılaşıyorlardı ve özel olarak da kadınlar en derin sömürüyü yaşıyorlardı. Göç edenler dokuma, fabrikalar, maden işçileri gibi ağır işlerde çalıştırılmasının yanı sıra yasal statüleri olmadığından zorla fahişeleştirme yaşanılıyor, kadınlar genelevlere satılıyordu.
Vietnamlılar, ilk başta Japon, Fransa işgali, sonradan Amerikan işgaline karşı geliştirdikleri mücadeleyle Vietnam’ın birliğini sağlarken, yerel işbirlikçiliğe karşı bağımsızlık programını belirlemişlerdir. Bunun öncesinde Vietnam emekçi partisi kadın mücadelesini ulus ve sınıf mücadelesiyle bütünleştirmiştir. Toplumun en çok ezilen kesimi olarak kadınlar belirlenmiş ve kadın sorunu, ana sorun olarak ele alınmıştır.
Kadınlar, bu partinin kadın örgütüne girerek, önce sömürgeci Fransızlara, sonradan da Amerikalılara karşı savaşmışlardır. Kadınlar burada bazen silahlı propaganda birliklerinde yer alırken bazen de illegal faaliyetlerde bulunarak örgütlenme çalışmaları yürütürdü. Kadınlara düşmanların yoğun yönelimi için silahlı eğitim kadar siyasi eğitimin de gerekliliğinin farkına varmışlardı.
Eğitim düzeyi düşük olan yerlerde görev için bir yandan eğitimler yapılmış ve bir yandan da propaganda eğitimiyle siyasi bilinç yükseltilmeye çalışılmıştır. Belli askeri eğitimden sonra kadınlar zorla oluşturulmuş “stratejik köyler” denilen toplama kamplarına saldırılar düzenlemişlerdir. Buradaki istihbaratı da yine milis kadınlar sağlıyorlardı. Bunun sonucunda Milis örgütlenmesine de gidilmiştir.
Giderek kırsal alanlarda düşman hâkimiyetinin zayıflatılmasıyla kadınlar yine durmayarak mevzi hazırlamış, kuryelik ve gözcü faaliyetleri yapmışlardır. Bir askeri örgütlenme olan silahlı propaganda birliklerinin faaliyetleri gelişirken gerilla birliklerine, mahalli birliklere ve son olarak düzenli ordu içinde erkeklerle iç içe örgütlenmişlerdir. Bunların yanında kadınlar yaralılara bakma ve gizlenmek için yer bulma çalışmaları da yaparlardı.
Ayrıca, “işçi partisi”, “Devrimci Halk Partisi” içinde yer alarak şehir merkezlerinde örgütleme ve eylemselliklere de katılıyorlardı. Ama tüm bu üstün katılıma rağmen erkekler gibi yöneticilik düzeyine gelmiyorlardı.
Güney’de ise kadınlar daha çok barışçıl eylemler düzenliyorlardı. 1961’de “Güney Vietnam Özgürlüğü İçin Kadınlar Birliği” kurulmuştur. Kadın emekçileri, aydınlar ve kız öğrenciler tarafından oluşan bu birliğin kadınlarını aynı çatı altında örgütleyen Le Thi Rieng çok çetin bir mücadele yürütmüştür. Yakalanan Rieng, Saygon zindanlarında katledilir.
Hareketin başkanlığını ise Nguyen Thi Dinh adlı bir kadın üstlenmiştir. Dinh, orduda yer alan ilk kadın kumandan yardımcısıydı. Esas olarak “Amerikan emperyalizmi Güney Vietnam’dan dışarı” sloganıyla hareket ederken devlet kurumlarına karşı gösteriler hazırlarlar.
Vietnamlı kadınlar hem ABD emperyalizminin yanki’leri hem de işbirlikçi, gerici güçler tarafından cinsel tacize uğruyor, bu da beraberinde psikolojik çöküntüyü getiriyordu. Vietnamlı kadınların akıllarını yitirdikleri, yıllardan sonra kendilerine gelemedikleri görülür. Küçücük kızlara tecavüz etme, halkın onuruyla oynama gibi iğrençlikler, namusuna düşkün olan Vietnamlıların kadın, çocuk, genç, ihtiyar her kesimin daha da tepki tutup devrim sürecine aktif katılımını sağlıyordu.
Devrime aktif katılmalarına rağmen Vietnamlı kadınlar bağımsızlıkları için özgün bir örgütleme geliştirememişlerdir. Kadının kendi öz dinamiğine dayalı bir örgütlenmenin olmayışı 1960’larda çıkarılan eşitlik yasalarının uygulanabilirliğini tartışılır kılmaktadır. Kadınların savaşta, emekte, parti önderliğinde, yöneticilikte, toplum yönetiminde ve ailede eşit olması birer ilke olarak belirlenmiştir.
Devrimden sonra bu ilkelerin yaşatılma koşullarının daha da olgunlaştığı muhakkaktır. Eşitliği geliştirecek olan kadın bilinciyle, yetenekleriyle gelişmişlik düzeyiyle bu sağlanabilirdi, ancak yapılmayan da buydu.