Entegrasyon kavramı, siyaset bilimi ve sosyoloji literatüründe farklı kimliklerin eşit haklar ve demokratik katılım temelinde bir arada yaşaması olarak tanımlanır. Bu bağlamda bizim için entegrasyon, kendi kimliğimizi inkâr ederek başka bir ulus içinde erimek değil; tersine, kimliğimizi koruyarak diğer halklarla eşit yurttaşlık temelinde buluşmak anlamına gelir.
Kürt halk önderi, demokratik entegrasyon kavramını gündeme getirirken, çözüm temelinin halkların demokratik birlikteliğinde olduğunu vurgulamakta ve bunun sadece siyasal bir tercih değil, aynı zamanda tarihsel ve toplumsal sorunların aşılması için zorunlu bir yol olduğunu; yaşamımızın ve mücadele alanlarımızın gerekliliği olarak açıkça ortaya koymaktadır.
Bu yaklaşım, klasik ulus-devlet anlayışının dayattığı asimilasyondan köklü biçimde ayrılır ve dünya deneyimleriyle de desteklenebilir. İskoçların İngiltere içinde kendi parlamentolarıyla var olmaları, Katalanların İspanya’da özerk örgütlenmeye sahip olmaları. Yine Kanada’da Quebec halkının kendi dilini ve kimliğini koruyarak federasyon içinde yer alması, halkların kimliğinden vazgeçmeden bir arada yaşamasının farklı biçimlerini göstermektedir.
Ancak Kürt halk önderinin sunduğu entegrasyon, gelişmesi durumunda pratikte kendi örgütlülüğümüzü kurmamız ve toplumsal öz yönetimlerimizi geliştirmemizle özgün bir boyut kazanacaktır. Bu durumda bizler, kendi dilimizle, kültürümüzle, toplumsal örgütlülüğümüz ve irademizle özgürce varlığımızı sürdürmek; asimilasyona karşı, halkların eşitlik temelinde bir arada yaşamasını sağlayacak demokratik çerçevenin bir parçası olarak hareket etmek durumundayız.
Bugüne kadar uygulanan tekçi ve inkârcı politikaların hem Kürt halkını hem de Türkiye toplumunu çıkmaza sürüklediğini biliyoruz. Bu çıkmazı aşmak için halk önderimiz bizlere çözümü iki eksende sunmaktadır:
Devlet boyutunda, Türkiye’nin demokratik cumhuriyet çizgisine evrilerek Kürt kimliğini tanıması; Kürt halkının siyasal örgütlenme hakkını anayasal güvenceye kavuşturması ve baskı ile inkâr siyasetinden vazgeçmesini gerektirmektedir.
Toplum boyutunda ise bize, kendi örgütlenmemizi geliştirerek kendi sistemimizi inşa etme görevi düşüyor. Özellikle kadın ve gençlerin öncülük etmesini gerektiriyor; başta eğitim, kültür, ekonomi olmak üzere yaşamın her alanında örgütlenmek sorumluluğumuzdur..
Gençlik olarak her şehirde, her sokakta dilimizi ve kültürümüzü yaşatarak varlık göstermeliyiz. Her yerde söz hakkı almalı, projeler üretmeliyiz; bizler dayanışma ağlarımızla hem sorunlarımızı çözmeli hem de demokratik yaşamı örmeliyiz. Beklenti içinde olmayı bırakıp kolları sıvamanın zamanıdır. Kaybedecek bir dakikamızın olmadığını bilerek görevlerimize sahip çıkmalıyız.
Bu iki yön birleştiğinde, entegrasyon yalnızca siyasal bir hedef değil; toplumsal bir gerçeklik olarak kimliğimizle özgür yaşamamızı, Türk halkı ve diğer halklarla eşit yurttaşlık temelinde buluşmamızı sağlayabilir.
Kürt halk önderinin stratejisi bizim için geçici bir siyasal çözüm değil; halkların geleceğini güvence altına alan tarihsel ve bilimsel bir yönelimdir. Biz gençlik bu çizgiyi, kimliğimizi koruyarak demokratik Türkiye’nin inşasında öncü olma sorumluluğu olarak görmeli ve bunu pratiğe dönüştürmeye çalışmalıyız.
Çünkü kimlikten vazgeçmek asimilasyonu, kopuş ise yalnızlaşmayı getirir. Gerçek çözüm ise özgür Kürt ve Kürdistan ile demokratik Türkiye’nin buluştuğu; eşitlik ve özgürlük temelinde kurulan demokratik entegrasyondadır.
Mehmet Salih Ogus