Enter your email Address

  • Anasayfa
Perşembe, Ekim 9, 2025
Berû Ajans
  • Analiz
  • Dijital Medya
  • Ekoloji
  • Ekonomi
  • Gençlik
    • Genç Kadın
    • Genç Kalemler
    • Üniversite
  • Güncel
  • Kültür-Sanat
  • Özel Dosya
  • Röportaj
  • Spor
  • Teknoloji
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Gör
  • Analiz
  • Dijital Medya
  • Ekoloji
  • Ekonomi
  • Gençlik
    • Genç Kadın
    • Genç Kalemler
    • Üniversite
  • Güncel
  • Kültür-Sanat
  • Özel Dosya
  • Röportaj
  • Spor
  • Teknoloji
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Gör
Berû Ajans
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Gör
Anasayfa Analiz

Evlilik Cenderesi

15 Eylül 2025
in Analiz
0
Evlilik Cenderesi
Share on FacebookShare on Twitter

Evlilikle aşk hakkındaki yaygın kanı, ikisinin birbiriyle eşanlamlı olduğu, benzer güdülerden kaynaklandığı ve aynı insani ihtiyaçları karşıladığı şeklindedir. Oysa çoğu yaygın kanı gibi bu düşünce de, fiili olgulardan ziyade hurafeye dayanmaktadır. Evlilikle aşkın ortak paydası yoktur; ikisi birbirine kutuplar kadar uzaktır; aslında, birbirlerine taban tabana zıt olgulardır.

Hiç kuşkusuz, bazı evlilikler aşkın meyvesidir. Yine de bunun sebebi, aşkın kendisini sadece evlilikte göstermesi değil, toplumun benimsediği gelenekten tamamen kendini kurtarabilecek durumda olmamasıdır. Her ne kadar bazı evliliklerin aşka dayandığı ve bazı aşkların da evlilik boyunca sürdüğü doğru olsa bile, iddia ediyorum ki bu bağın devam etmesinde evliliğin en ufak bir payı yoktur.

Öte yandan, aşkın evlilikten kaynaklandığı görüşü de kati surette yanlıştır. Evli bir çiftin, evliliğinden sonra dahi birbirlerine aşık kalmaları gibi mucizevi vakaları nadiren duyabiliriz; lakin işin aslını iyice araştırdığımızda, böylesi durumların kaçınılmaz olan duruma alışmaktan ileri geldiği hemen ortaya çıkacaktır. Çünkü iki insanın birbirine alışmasının kendiliğinden uyum sağlamakla, yoğunlukla ve aşkın güzelliğiyle yakından uzaktan alakası yoktur. Eğer gerçek bir yakınlaşma ve uyum yoksa, aşkın kendi güzelliğinden eser kalmamışsa, evlilik mahremiyetinin, kendi doğasından gelen bağlayıcı etkiyle kadını da erkeği de gerilettiği herkesçe bilinen bir gerçektir.

Evlilik, öncelikle bir ekonomik düzenleme, bir sigorta anlaşmasıdır. Sıradan bir hayat sigortasından tek farkı, herhangi bir poliçeden daha bağlayıcı oluşu ve daha fazla titizlik gerektirmesidir. Başka türlü yatırımlara kıyasla geri dönüşü, getirisi ciddi derecede cüzi kalır. Sigorta poliçesi ödemeleri, istendiğinde artık ödememe koşulu geçerli olmakla birlikte, lira ve kuruş olarak yapılır. Oysa evlilikte, ikramiyesi sadece koca olduğu halde kadın bunun karşılığını kendi adı, özel hayatı, özsaygısı ve ‘ölüm onları ayırana kadar’ fiilen bütün ömrüyle öder.

Kaldı ki evlilik sigortası, kadını hem bireysel hem de toplumsal düzeyde hayat boyu bağımlılığa, asalaklığa ve tam anlamıyla işlevsizliğe mahkum etmektedir. Erkek de kendi payına düşen bedeli öder; ancak onun alanı çok daha geniştir, evliliğin kadını bağladığı denli kısıtlayıcı değildir. Erkek, kelepçeleri daha ziyade ekonomik alanda hisseder. Dante’nin Cehennem’e atfettiği bir veciz lafı, evlilik için de aynı derecede geçerlidir: “Buraya giren herkes, bütün umutlarını dışarıda bırakır.”

Kafası çalışan hiçbir sosyolog, evlilik fenomeni karşısında bilinen yüzeysel mazeretlerle tatmin olmayacaktır. Bilakis, evliliğin neden insani felaketlere zemin hazırladığını kavramak için, cinsiyetlerin hayatlarını daha derinlemesine irdelemek gerekecektir. Edward Carpenter, her evliliğin ardında, iki cinsiyetin hayatları boyu süren ortamlarının bulunduğunu söyler; fakat bu ortamlar birbirlerinden o kadar farklıdır ki, erkekle kadını birbirlerine iki yabancı olarak kalmaya mecbur eder.

Batıl inançlar, gelenekler ve alışkanlıklardan örülü aşılmaz bir duvarla ayrılmış evliliğin fiyaskoyla bitmesi kaçınılmazdır; birbirine karşı saygı ve anlayışı geliştirme potansiyelinden yoksun her birlik gibi. Her çeşit toplumsal yapmacıklıktan nefret eden Henrik Ibsen, muhtemelen bu büyük gerçeği ilk fark edenlerden biri olmuştur. Nora, kocasını, sorumluluklarından usandığı veya kadın haklarına ihtiyaç duyduğu için değil, sekiz yıldır bir yabancıyla yaşadığını ve o yabancının çocuklarını doğurduğunu anladığı için terk etmiştir.

Kadının, erkek hakkında, onun kazancını korumaktan başka bir şey bilmesine gerek yoktur. Kadının, güzel göründüğünü bilmekten başka bilmesi gereken ne vardır ki zaten? Bizler henüz, kadının bir ruhu olmadığı, erkeğin basit bir eklentisi olduğu, kendi gölgesinden korkacak kadar çok güçlü olan beyefendinin sırf rahatını sağlamak adına onun kaburgasından yaratıldığı mitini aşabilmiş değiliz.

Evlilik kurumunu görünürde sağlam ve uzun ömürlü yapan şey, işte bu erkek egemenliğine kölece boyun eğiştir. Ancak bugün artık kadın kendisini buluyor; efendisinin lütfundan bağımsız, özgün varoluşunun farkına varıyor. Kutsal evlilik kurumunun mezarı yavaş yavaş kazılmakta. Hiçbir duygu sömürüsü buna engel olamayacaktır.

Evlilik, alelade her kıza, neredeyse daha emekleme çağından itibaren en büyük hedef olarak gösterilmiştir; dolayısıyla kızların bütün eğitimi, öğrenimi bu sonuca yönelik bir hazırlık antrenmanı işlevi görür. Kurbanlığın semirtilmesi gibi o da buna hazırlanmıştır. Söylemesi tuhaf ama, genç kızın kendisinin eş ve anne olarak ne işe yarayacağından ziyade, erkeğin ne iş yaptığına dair bilgi sahibi olmasına izin verilir.

İffetli bir kızın evlilik ilişkisi hakkında bir şey bilmesi, ahlaksızca ve pis bir şeydir. Sırf bu yüzden, saygınlığın tutarsızlığı adına, pis olan bir şeyi en saf ve en kutsal sözleşmeye döndürmek için, kimsenin sorgulamaya ve eleştirmeye cüret edemediği evlilik yeminine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu, evliliğin sıradan savunucuları tarafından tam olarak uygulanan biçimidir.

Kadının korunmasına gelince; evliliğin laneti de burada yatar. Bu bağ asla korumayı amaçlamaz; evlilik bağının doğası öyle tiksindiricidir, hayata öyle tepeden ve aşağılayıcı bir mantıkla bakar ki, insanlık onurunu kurtarmak için bu aşağılık, asalak kurumu sonsuza dek mahkum etmekten başka çare yoktur.

Evlilik kurumu kadından bir asalak, mutlak anlamıyla bağımlı bir insan yaratır. Evlilik kadını hayat mücadelesinde aciz bırakır, toplumsal bilincini yok eder, hayal gücünü felç eder ve lütufkar himayesini zorla kabul ettirir, ki bu da gerçekte insan karakterine kurulmuş bir tuzak, onu aşağılamayı amaçlayan bir hicivdir.

Şayet annelik kadın doğasının en yüksek mertebesiyse, aşkı ve özgürlüğü korumak adına ne tür bir himayeye ihtiyaç vardır? Evlilik, kadını kirletmekten, ona tecavüz etmekten, onun ruhunu sakatlamaktan başka bir etkide bulunamaz.

Bu da, bir kadına ‘ancak bana uyarsan doğurabilirsin’ demek değil midir? Bu onu bir kalıba hapsetmek değil midir? Şayet kadın, kendisini satarak annelik hakkını satın almayı reddediyorsa, bu onu alçaltıp utandırmak değil midir?

Evlilik, baskıyla ve nefretle tasavvur edilirken bile anneliğin tek onaylanmış, meşru hali değil midir? Annelik özgür seçimin, aşkın, esrikliğin, cüretkar tutkunun meyvesi olduğunda, böyle bir durumda toplumun intikamı hazırdır: O meyvenin ürünü olan masum bir başa dikenli taç giydirip, alnına o iğrenç hakareti kanlı harflerle kazımak; piç!

Aşkın hayat verdiği hiçbir çocuk yoktur ki, yalnızlık, açlık ve şefkat ihtiyacını çeksin. Bunun doğru olduğunu biliyorum. Aşık oldukları erkeklerden çocuk yaparak özgürce anne olmuş kadınlar tanıyorum. Evlilikler içerisinde pek az çocuk, bakımın ve korunmanın tadını çıkarır; kendini adamış özgür annelik, vermeye kadirdir.

Otoritenin savunucuları, avları çalınacak korkusuyla özgür anneliğin yayılmasından ürküyorlar. Savaşlarda kim çarpışacak? Zenginliği kimler yaratacak? Kimler polis, gardiyan olacak, eğer kadınlar gelişigüzel çocuk doğurmayı reddederlerse?

Sefaletin ve köleliğin boyunduruğundan kurtulmak için ne takate ne de medeni cesarete sahip olan kadın, artık hasta, zayıf, sefil insan soyu üretiminin bir parçası olmak istemiyor. Evliliğin dayattığı zorlamayla değil, aşkın özgür seçimiyle doğurup yetiştireceği az sayıda ve sağlıklı çocuk istiyor.

Bizim sözde ahlakçılarımız, özgür aşk kadınların göğsünde uyandığında çocuğa karşı sorumluluklarının derin anlamını ancak öğrenebildiler. Kadın, yalnızca ölüm ve yıkım soluduğu bir atmosfere bir çocuk getirmektense, annelik mutluluğundan sonsuza dek vazgeçebilir. Şayet anne olursa, varlığı yettiğince en iyisini verecektir.

Aşkın ruhu, toplumsal dokumuzun kaba örgüsüne kendisini uydurmayacak kadar karmaşıktır. Aşk, kendisine ihtiyacı olan, henüz o duygusunu zirvesine erişememişlerle birlikte ağlayıp sızlıyor ve acı çekiyor.

Gün gelecek, kadınlar ve erkekler isyan edecekler, dağın zirvesine erişecekler, aşkın altın ışınlarının altında büyük, güçlü ve özgür olarak buluşacaklar, almaya, katılmaya, keyifli bir durumun tadını çıkarmaya hazır bir halde yaşayacaklar…

Emma Goldman’ın ”Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir” kitabından derlenmiştir.

Önceki Haber

‘Babazade’nin Eğitim Hakkını Gasp Etmeyin’

Sonraki Haber

Amed’de Şüpheli Genç Kadın Ölümü

Berû Ajans Editor

Berû Ajans Editor

Sonraki Haber
Amed’de Şüpheli Genç Kadın Ölümü

Amed'de Şüpheli Genç Kadın Ölümü

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trend
  • Yorumlar
  • Sonuncu
Ortadoğu Rönesansı ve Gençlik

Ortadoğu Rönesansı ve Gençlik

4 Ekim 2025
Bir Örgütlenme Formu Olarak komün

Bir Örgütlenme Formu Olarak komün

7 Ekim 2025
Kapitalist Modernite Bireyi

Kapitalist Modernite Bireyi

6 Ekim 2025
Wan’da Öğrenciler Tanışma Etkinliğinde Buluştu

Wan’da Öğrenciler Tanışma Etkinliğinde Buluştu

5 Ekim 2025
Dorşîn’de Ağaç Kıyımı

Dorşîn’de Ağaç Kıyımı

0
Öğrencileri Taciz Eden Öğretmene Beraat

Öğrencileri Taciz Eden Öğretmene Beraat

0
Fas’ta Gençlik Protestoları Sürüyor

Fas’ta Gençlik Protestoları Sürüyor

0
Egîdê Cimo Okul Kayıtları Devam Ediyor

Egîdê Cimo Okul Kayıtları Devam Ediyor

0
Dorşîn’de Ağaç Kıyımı

Dorşîn’de Ağaç Kıyımı

9 Ekim 2025
Öğrencileri Taciz Eden Öğretmene Beraat

Öğrencileri Taciz Eden Öğretmene Beraat

7 Ekim 2025
Bir Örgütlenme Formu Olarak komün

Bir Örgütlenme Formu Olarak komün

7 Ekim 2025
Fas’ta Gençlik Protestoları Sürüyor

Fas’ta Gençlik Protestoları Sürüyor

7 Ekim 2025
Twitter Youtube Telegram Facebook Instagram

KATEGORİLER

  • Analiz
  • Anket
  • Bilim
  • Dijital Medya
  • Ekoloji
  • Ekonomi
  • Genç Kadın
  • Genç Kalemler
  • Gençlik
  • Güncel
  • Kültür-Sanat
  • Özel Dosya
  • Röportaj
  • Spor
  • Tarih
  • Teknoloji
  • Üniversite

© 2024 BERÛ AJANS - TÜM HAKLARI SAKLIDIR!.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Gör
  • Analiz
  • Dijital Medya
  • Ekoloji
  • Ekonomi
  • Gençlik
    • Genç Kadın
    • Genç Kalemler
    • Üniversite
  • Güncel
  • Kültür-Sanat
  • Özel Dosya
  • Röportaj
  • Spor
  • Teknoloji

© 2024 BERÛ AJANS - TÜM HAKLARI SAKLIDIR!.