Anabasis Yunancada “yeniden yükselerek geri dönmek” anlamına gelir; erişilmesi güç bir istikamete doğru geri dönen ya da yeniden yükselen bir gezginliktir. Bu anlamda bir gençlik metaforudur bu. Anabasis, Pers ülkesinde bir iç savaşa katılmış paralı askerlerin öyküsünü anlatan Yunanca bir kitabın adıdır. Bu kitabın yazarı, paralı askerlerin komutanı olan Ksenofon’dur.
O dönemde paralı askerler vardı; tıpkı bugün Afrika’ daki ya da Ortadoğu’ daki bütün savaşlarda olduğu gibi, hatta Orta Avrupa’ da bile paralı askerlerle karşılaşırsınız. Bunlar siyasal düzeyde olup bitenlerle gerçek anlamda ilgilenmeyen insanlardır; bir işverenin parasını ödediği bu askerler kan dökme işini yerine getirirler. Ksenofon’un kitabı örneğinde, Persli işveren büyük bir muharebede öldürülmüştür, diğer bütün Persli askerler dağıldığında Yunan paralı askerler kendilerini Pers topraklarının, günümüz Türkiye’ sinin ortasında bulurlar ve sarsılmaz bir kararlılıkla evlerine doğru gitmek, Kuzey’e doğru yol almak isterler. Tam bir şaşkınlık içindedirler ve evlerine gitmeleri gerekmektedir. Fikir budur. Terk edilmiş, yönlerini şaşırmış haldedirler ve yine de kendi varlıkları olan şeye doğru, sahici gerçekliklerine doğru gidebileceklerini düşünürler. Sizi siz yapan özneyi asla kendi evinizi sağlam bir şekilde inşa ederek gerçekleştiremezsiniz, aynı zamanda kendinize doğru yola çıkmayı da bilmeniz gerekir. Eski ev gelenekten başka bir şey değildir, yola çıkmak eski eve yeni bir olumlama katar.
Bu durumda kendi alanınızın yeni bir simgeselleşmesiyle karşılaşırsınız. Gerçek bir ev, düşünce ve eylem macerasının size terk ettirdiği ve neredeyse unutturduğunda bulabildiğiniz evdir. İçinde her daim kalınan ev ancak gönüllü bir hapishanedir. Hayatta önemli bir şey meydana geldiğinde bu her zaman sizin için gerçek yaşamı oluşturan şeye doğru bir tür yola çıkıştır, köklerinden sökülmedir. Anabasis, sizin yolu şaşırdığınız, yönelimsiz kaldığınız, fakat kendinize doğru yol aldığınız, bu yönelimsizlik ve bu yola çıkış içinde gerçek benliğinizi bulacağınız ve bütün insanlıkla birlikte, eşitlikçi simgeselleştirmenin evrelerini yaratacağınız fikridir. Ksenofon’un Anabasis’inde muhteşem bir sahne vardır. Paralı askerler Yunandır, dolayısıyla denizcilerdir. Kuzeye doğru giderek denizi bulurlar. Yukarı doğru çıkmışlar, aynı zamanda da tırmanmışlardır: Orada, tepenin üzerinde, denizi görürler. Hep birlikte, “Teselya! Teselya!”, “Deniz! Deniz!” diye bağırırlar. Eski denizci varlıklarını olumlayarak yeniden simgeselleştirirler. Gençlik de budur, bu olmalıdır: Dünya okyanusuna doğru bir Anabasis.
Günümüz gençliği artık bu özgürlüğe, imkana sahip olduğundan, gelenekle eli kolu bağlı değildir. Fakat bu özgürlükle, bu yeni gezginlikle ne yapacaktır? Yaratıcı ve yoğun bir yeni yaşam açısından ne yapabileceğinizi keşfetmeniz, kendi kapasitenize geri dönmeniz gerekir. Yeni eşitlikçi simgeselleştirmeye böyle hazır olursunuz. İnşa etmek ile zıddı arasındaki ilişki budur. Yunan paralı askerler için bunun metaforu, çiftçi, asker ve denizci arasındaki ilişkiyi aniden keşfetmeleridir. “Teselya! Deniz!” çığlığı, yeryüzündeki yaşam macerasında yitirip tekrar buldukları şeyin ne olduğunu ifade eden bir çığlıktır; fakat basit bir geri dönüş ya da tekrar anlamında değil, yeni ve yoğun bir anlamda kavuşulan şeyin çığlığıdır: Deniz artık eski halinde değildir, görülmemiş bir deneyimin eşitlikçi yeni paylaşımının simgesine dönüşmüştür.
Alain Badiou / Gerçek Yaşam kitabından alınmıştır