Cinsel Tacizi Önleme Komisyonları (CİTÖK), üniversitelerde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden doğan şiddet, taciz ve ayrımcılıkla mücadele etmek amacıyla kuruldu. Dünyanın farklı ülkelerinde Gender Equality Office, Sexual Harassment Prevention Units gibi muadilleri bulunan bu yapılar, kadınların ve akademisyenlerin yıllara yayılan mücadelesi sonucunda 2010’lu yıllarda Türkiye’de de kurulmaya başlandı.
İlk olarak Ankara Üniversitesi, ODTÜ, Boğaziçi Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi’nde kurulan CİTÖK’ler bizim için büyük bir kazanımdı. Çünkü yalnızca cinsel taciz ve saldırıları önlemek değil, aynı zamanda üniversiteleri güvenli alanlara dönüştürmek amacı taşıyorlardı. Bu, biz kadın öğrenciler için hayati öneme sahipti. CİTÖK’lerin kurulması, yalnız olmadığımızı hissetmemiz; haklarımızı arayabileceğimiz ve dayanışma bulabileceğimiz bir mekanizmaya sahip olmamız demekti.
CİTÖK’lerin görevleri arasında; taciz ve şiddet durumlarında başvuruları almak ve süreci takip etmek, psikolojik ve hukuki danışmanlık desteği sağlamak, gizlilik ilkesine dayalı güvenilir bir başvuru mekanizması oluşturmak, üniversite içinde farkındalık çalışmaları yapmak ve cinsiyet eşitliğini kurumsal bir ilke haline getirmek vardı.
Ama bugün geldiğimiz noktada CİTÖK’ler fiilen işlevsiz hale geldi. Çoğu üniversitede ya hiç aktif değiller ya da yalnızca prosedürü tamamlamak için kâğıt üzerinde varlar. Öğrencilerin büyük bir kısmı bu birimlerin varlığından habersiz. Haberdar olan bizler içinse CİTÖK, somut bir destekten çok, bürokratik bir prosedür anlamına geliyor.
Bunun nedenlerini çok iyi biliyoruz: İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi, 6284 sayılı Kanun’un etkisizleştirilmesi, üniversite yönetimlerinin ve YÖK’ün kadın düşmanı politikaları, CİTÖK’lere bütçe ayrılmaması, uzman personel istihdam edilmemesi ve başvuruların çoğu zaman gizlilik ilkesine aykırı biçimde ele alınması.
Var olan somut örnekler bu işlevsizliği açıkça gösteriyor: Bazı üniversitelerde CİTÖK sayfaları yıllardır güncellenmiyor, danışmanlık hizmeti verilmiyor, raporlar yayımlanmıyor. Biz öğrenciler, şikâyetlerimizi ilettiğimizde süreç ya görmezden geliniyor ya da mağdurlar yeniden mağdur ediliyor.
Tüm bu işlevsizliğe rağmen biz kadın öğrenciler mücadeleyi bırakmadık. Hacettepe’de verdiğimiz mücadeleyle öğrenci temsilciliği hakkını kazandık. Yıldız Teknik’te onlarca öğrenci topluluğu bir araya gelerek CİTÖK kurulmasını sağladı. Bu deneyimler bize şunu gösteriyor: CİTÖK tek başına bir çözüm değil; onu etkili kılacak olan örgütlü mücadelemizdir.
Peki, Ne Yapmalıyız?
Biz kadın öğrenciler bir araya gelerek dayanışma ağlarımızı kurmalı, taleplerimizi birlikte dile getirmeliyiz.
CİTÖK’lerin raporlarını düzenli yayımlamasını, öğrenci temsilcilerinin karar mekanizmalarında yer almasını sağlamalıyız.
Üniversitelerde toplumsal cinsiyet eşitliği derslerinin ve atölyelerinin zorunlu hale gelmesi için mücadele etmeliyiz.
Taciz karşısında yalnızca kadınların değil, tüm öğrencilerin sorumluluk almasını sağlamalıyız. Erkek öğrenciler de bu mücadelenin parçası olmalıdır.
Bugün ortada bir gerçek var: CİTÖK’ler, devletin ve üniversite yönetimlerinin politikaları nedeniyle tek başına güvence olamaz. Prosedüre uydurulmuş birimler değil; biz genç kadınların örgütlü gücü üniversiteleri ve yaşamı güvenli kılacaktır.
Örgütlülüğümüz ve dayanışmamız büyüdükçe, biz kendi güvenli alanımızı, eşitliğimizi ve özgürlüğümüzü kendi ellerimizle kuracağız. Üniversitelerde de sokaklarda da bu düzenin karşısında dimdik duracağız. Üniversiteler de sokaklar da bizimdir, bizimle özgürleşecektir.
Yaşasın kadın dayanışması, yaşasın mücadelemiz!
Evin Tanrıverdi/Jinerjî Fanzin









