Üniversite yurtları, kadın öğrenciler için güvenli bir barınak olması gerekirken çoğu zaman korkunun, baskının ve yalnızlığın mekânına dönüşüyor. Şehir merkezlerinden koparılmış, karanlık ve ıssız bölgelerde kurulan yurtlar; yetersiz ışıklandırma, ulaşım sorunları ve eksik güvenlik önlemleriyle kadınların yaşamını doğrudan tehdit ediyor.
Ancak sorun yalnızca fiziki güvenlikte değil; yurtların içindeki baskıcı kurallar, kötü yaşam koşulları ve yasaklar da kadınların özgürlük alanını daraltıyor. Böylece yurt, bir barınak değil; kadınların kamusal yaşamdan dışlanmasının sistematik bir aracına dönüşüyor.
Toplumsal özgürlüğün temeli, kadınların özgürleşmesidir. Fakat kadınların en temel hakkı olan güvenli barınma hakkı dahi gasp edilmektedir. Bugün yurtlar, güvenin değil, güvensizliğin simgesi haline gelmiştir. Karanlık yollar, yalnız yürüyüşler, gece eve dönmenin bir mücadeleye dönüşmesi… Tüm bunlar, kadınlara “kamusal yaşam senin için tehlikelidir” mesajını dayatmaktadır.
Yurtların şehir merkezlerinden uzağa, izole alanlara kurulması bir tesadüf değildir. Gece kütüphaneden çıkan kadın öğrenciler, toplu taşıma bitmişse kilometrelerce yolu tek başına yürümek zorunda kalır. Işıksız sokaklar, boş araziler ve sessiz yollar her adımda büyüyen bir tedirginliğe dönüşür. Bu yalnızca bireysel bir kaygı değil, kadınlara yüklenen bir korkudur. Karanlıkta hızlı adımlarla yürüyen kadınların kalplerinde taşıdığı bu korku, aslında sistemin kadına biçtiği rolün somut ifadesidir.
Ama kadınların yaşadığı sorunlar yalnızca dışarıyla sınırlı değildir. Yurtların içi de çoğu zaman kadın öğrencilerin yaşamını zorlaştıran bir başka cehennemdir.
Kadın öğrencilerin en temel hakkı olan sağlıklı ve doyurucu beslenme, çoğu yurtta yok sayılmaktadır. Hijyenden yoksun, niteliksiz ve çoğu zaman aç bırakacak kadar yetersiz yemekler, öğrencilerin hem sağlığını hem de başarılarını olumsuz etkilemektedir. Yemekhanede her gün aynı tatsız menülerle karşılaşmak, öğrencilerin bedensel ihtiyaçlarının nasıl ikinci plana itildiğini gösteriyor. Bu durum yalnızca bir beslenme sorunu değil; kadınların yaşam kalitesini ve eğitim hakkını doğrudan baltalayan bir eşitsizliktir.
Özellikle yüksek katlı yurtlarda sık sık bozulan asansörler, kadınların güvenliği ve sağlığı için ciddi bir risk oluşturmaktadır. Birçok öğrenci, bozuk asansörler yüzünden saatlerce beklemek ya da onlarca kat merdiven inip çıkmak zorunda bırakılmaktadır. Arızalanan asansörlerde mahsur kalan öğrencilerin yaşadığı korku, güvensizliğin bir başka yüzüdür. Bu durum, kadınların günlük yaşamını her an tedirginlikle doldurmakta, en basit ulaşım hakkını bile işkenceye dönüştürmektedir.
Ve belki de en acı tablo, yurtlarda art arda yaşanan kadın intiharlarıdır. Baskıcı disiplin kuralları, sürekli gözetim altında hissetmek, yalnızlık ve güvencesizlik birçok öğrenciyi dayanılmaz bir çıkmaza sürüklemektedir. Kadınların eğitim alması için var olduğu söylenen yurtların, onların yaşamlarını sona erdirdiği bir mekâna dönüşmesi, sistemin çürümüşlüğünü gözler önüne seriyor. İntihar eden kadın öğrenciler aslında hepimize şu soruyu haykırıyor.
Kadınların en temel hakkı olan barınma hakkının bile güvensizlik, baskı ve kötü yaşam koşullarıyla kuşatılması; erkek egemen zihniyetin kadınları sürekli kontrol altında tutma arzusundan kaynaklanıyor. Yurtlar, hem fiziki hem de psikolojik baskının yeniden üretildiği mekânlara dönüşmüş durumda.
Bu koşullar yalnızca kadınların güvenliğini değil, eğitim hakkını da ket vuruyor. Oysa biz kadınlar biliyoruz ki güvenlik, dört duvar arasına hapsedilmek değil; sokakta, yurtta, kampüste özgürce var olabilmektir. Güvenli yurt demek; korkmadan eve dönmek, yasaklara maruz kalmadan dayanışma içinde yaşamak demektir.
Bugün bize dayatılan şey güvencesizliktir. Ama biz korkuya boyun eğmiyoruz. Cesaretimizle, dayanışmamızla, birbirimizden aldığımız güçle karanlığa meydan okuyoruz.
Güvensizlik bize yazılmış bir kader değildir. Karanlık yolları adımlarımızla aydınlatacağız. Yasak duvarlarını sesimizle yıkacağız. Korkunun yerine dayanışmayı koyacağız. Çünkü biliyoruz ki, kadınların özgürlüğü, toplumun özgürlüğünün anahtarıdır. Ve kadınların özgürleştiği bir yerde hiçbir güç, karanlığı hâkim kılamaz.
Rojin İdaci- Jinerjî fanzin’in üçüncü sayısından alınmıştır