Toplumsal çürümenin bunca derinleştiği, gerçeklerin saptırıldığı, bilginin değerden düşürüldüğü ve zihinlerin hedef alındığı koşullarda akademileşme kavramını gündeme almak son derece yerinde olacaktır. Buna her zamankinden çok ihtiyaç vardır.
Gençlik çalışmalarına ve topluma değişim gücü verecek, zihinsel birikim sağlayacak bu mekânlar, birer idrak merkezi niteliğinde olup, dünyada olup bitenlere akıl erdireceğimiz, anlama yeteneği kazanacağımız ve anlayış geliştireceğimiz yerler olacaktır.
Gençlik kültür akademilerinde, gençlik olgusunun toplumsal konumu üzerinde durmak kadar eğitim ve örgütlenme ihtiyacına cevap olmak yaşamsal bir önemdedir. Öte yandan orta sınıfa teslim edilen, kültür ve sanat alanının yeniden kendine gelmesi için akademileşme olmazsa olmazdır. Yaşanan kültürel asimilasyonun ve değerlerimizin egemenlere peşkeş çekilmesine de böyle engel olabiliriz.
Tarihte birçok örnekleri vardır; Zerdüşt’ün ateşgahları, Mani’nin ışık bahçeleri, ege kıyılarındaki İyonların felsefe okulları, dağ yamaçlarındaki Hıristiyan manastırları, medreseler, özgür üniversiteler ve okullar bunlardandır. Yine Frankfurt Okulu da modern zamanların bir modeli olarak sayılabilir. Tabi akademi yapısı ancak maneviyatı inşa ederse bir anlamı olabilir, yoksa en güzel semtte en lüks binada da olsak pek bir anlamı olmayacaktır.
Tam tersine bu tarz mekanlar maneviyatın gömüldüğü mezarlıklardır. Bunun için bir iktidar takıntısı olan böyle yerler aramamak gerekiyor. Bu akademilerde; hem kendimizin, hem halkımızın eğitimsizliğini gidermek, olumlu bir eylemlilik içine girmek, Kapitalist Modernitenin bireycilik, moda, tüketim, gösteri, kendi içinde rekabet hastalıklarından kurtulma imkanı bulabiliriz.
Kapitalist moderniteye benzemek yerine, tersine alternatif ve eleştirel bir yaklaşım göstermeliyiz. Dünyanın diğer akademilerinden temel farkımız da bu olmalıdır. Orijinal, kendine özgü, sade bir tarzla demokrat bir havari ocağı, kültür ve ruh yaratma odağı oluşturabiliriz. Her biri bir entelektüel ve zihinsel devrim merkezi olarak da düşünülebilir. Çekişme, çıkar, taklit gibi basit yaklaşımlardan uzaklaşarak, gerçeğin yolcusu olabilmek gerekir.
Akademi, nitelikli insan işidir. Bozulanı yapan, kurandır. Modern cansız bir hayata öykünmeden, orta sınıf kültür, siyaset ve sanat anlayışına her zaman ve her yerde tavır ve tutum sahibi olarak, toplumun neye ihtiyacı olduğunu bilen bir dervişlik makamıdır. Akademiler, toplumda ahlaki bir bütünlük yaratmak ve beğeni ölçülerini yükseltmek için vazgeçilmezdir.
Bugün, insana geçmişine boş ver, gününü yaşa diyen Kapitalist Modernite, sanat alanında da sadece eğlence kültürünü geliştirerek, deyim yerindeyse tam bir sürü toplumu oluşturmanın peşindedir. Kapitalizm kültürsüzlüğü, toplumu esir alma işini sanata, spora gördürerek onları yozlaştırmasıdır. Böylece daha rahat yönlendirip hükmedebildiği kitleler oluşturmuş oluyor.
Kapitalist modernite sanatla toplumu etkisi altında tutarak, herkesi payına razı etmeye çalışmaktadır. Bu öyle yoğun bir zihinsel müdahaledir ki, insanı düşünmekten alıkoyarak, adeta “kendini yormana gerek yok, ben senin yerine düşünüyorum” demektedir. Televizyonlar, sinemalar, tiyatrolar, konserler buna göre planlanır. İzleyeceğimiz muhteşem dizi, gideceğimiz seçkin film bizim için önceden seyredilmiştir. kültür ve sanata karşı olan bu yaklaşım, insan varlığını bütünen sararak düşünmenin toplum için bir iş olmaktan çıkarılmasının temel bir sebebidir.
Sanat duygu dünyası yaratıyorsa, o zaman kimin duygusunun dünyasını yansıtmalı, özgürlüğün olmadığı bir yerde sanat olabilir mi? Ya da özgür olmayan ne kadar güzel olabilir?. Bu soruları sormayı, üzerine kafa yormayı ve anlamlı cevaplar geliştirmeyi önemli buluyoruz.
Sonuç olarak akademileşmenin özü, esaret halindeki zihinlerin özgürleşmesi olayıdır. Her tür yozlaşmanın temelinde zihinsel esaretin olduğu bir gerçektir. Tersine her tür devrimsel çıkışın temelinde de bir zihinsel özgürlük vardır. Bu anlamda akademileşme, bilincin aydınlanmasıyla beraber kültürün ve sanatın gerçek manada yeniden doğduğu bir zemindir.
İbrahim Can