Enter your email Address

  • Anasayfa
Salı, Kasım 25, 2025
Berû Ajans
  • Analiz
  • Dijital Medya
  • Ekoloji
  • Ekonomi
  • Gençlik
    • Genç Kadın
    • Genç Kalemler
    • Üniversite
  • Güncel
  • Kültür-Sanat
  • Özel Dosya
  • Röportaj
  • Spor
  • Teknoloji
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Gör
  • Analiz
  • Dijital Medya
  • Ekoloji
  • Ekonomi
  • Gençlik
    • Genç Kadın
    • Genç Kalemler
    • Üniversite
  • Güncel
  • Kültür-Sanat
  • Özel Dosya
  • Röportaj
  • Spor
  • Teknoloji
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Gör
Berû Ajans
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Gör
Anasayfa Analiz

Kürdistan’da Talanın İki Yüzü: Kâr ve Savaş

14 Eylül 2025
in Analiz, Ekoloji
0
Kürdistan’da Talanın İki Yüzü: Kâr ve Savaş
Share on FacebookShare on Twitter

Kürdistan’daki doğa talanının özünde iki nedeni var; biri kâr elde etme hırsı, diğeri ise savaş kapsamında söz konusu coğrafyayı yaşanmaz hale getirme hedefidir. Diğer bütün izahlar bu gerçeklerin üzerini örtme veya bu talanı meşrulaştırma amaçlıdır.

Bugün dört bir yanda doğa, bu kapsamda yürütülen projelerle ağır tahribata uğratılıyor. Nehirler barajlarla tutsak edilirken, ormanlar kesiliyor, dağlar taş ocaklarının dinamitleriyle parçalanıyor. Munzur’un berrak sularından, Hasankeyf’in sulara gömülen taşlarına, Şırnak’ın motor sesleriyle yankılanan dağlarından, Amed’in delik deşik edilen yaylalarına kadar aynı tabloyla karşı karşıyayız. Doğa katlediliyor ve bunun bedelini insanlarla beraber tüm canlılar ödüyor.

Munzur Vadisi, 1500’den fazla bitki türüne ev sahipliği yapıyor ve bunların 43’ü dünyada yalnızca burada yetişiyor. Endemik bitkileri, yaban keçileri, boz ayıları ve onlarca kuş türüyle bölgenin en zengin ekosistemlerinden biri olan vadi, yıllardır baraj ve HES projeleriyle baskı altında. Oysa bir derenin kuruması yalnızca balıkların ölmesi, yok olması demek değildir; o dereden beslenen, o dereyle varlığını devam ettiren tüm canlı yaşam yok oluyor. Orada yaşayan insanların belleği ve kültürü de yok oluyor. Yani her müdahale zincirleme bir yok oluşu meydana getiriyor.

Hasankeyf’te yaşananlar bu gerçeğin en acı örneklerinden biridir. 12 bin yıllık insanlık tarihine tanıklık eden bu kadim kent, Dicle Nehri üzerine kurulan Ilısu Barajıyla birlikte tamamen sulara gömüldü. UNESCO’nun dünya mirası kriterlerinden en az dokuzunu karşılayan Hasankeyf, koruma altına alınacağına rant uğruna yok edildi. Alternatif yollar mümkünken böylesi bir yıkım ve yok oluş tercih edildi. Bu da devletin doğayı ve tarihi gözden çıkarmakta ne kadar tereddütsüz olduğunu gösteriyor. Bugün Hasankeyf sadece arşivlerde yaşıyor. Yok edilen, taş binalardan çok daha fazlası bir toplumun geçmişle olan bağları oldu. Elbette bu sadece sermeye ile izah edilemez, bunun tamamen Kürt halkını hafızasızlaştırma siyaseti kapsamında yapıldığı çok açık.

Şırnak’ta devam eden orman kesimleri de aynı zihniyetin güncel bir örneğini teşkil ediyor. Şırnak’ta yürütülen maden faaliyetleri doğayı ve yaşamı tehdit etmiyor, katlediyor. Son yıllarda hız kazanan taş ve kömür ocakları, bölgedeki dağların yapısını bozarken ormanlık alanları da yok ediyor. Resmi makamlar kesimlerin durdurulduğunu söylese de talan faaliyetleri aralıksız sürdürülüyor. İHD’nin ve çevre örgütlerinin raporlarına göre bölgede son yıllarda yüz binlerce ağaç kesildi. Bir ormanın yok edilmesi; erozyonun artması, su kaynaklarının kuruması, iklimin sertleşmesi ve köylünün geçim kaynaklarının tükenmesi anlamına geliyor. Şırnaklı köylüler odun ticaretinden değil, ormanların gölgesinde sürdürülen tarım ve hayvancılıktan geçim sağlıyordu. Orman kıyımıyla birlikte bu yaşam biçimi de ağır bir tehdit altına girdi.

Şimdi tüm bu uygulamalar neyle açıklanabilir? Açık ki bu bilinçli ve sistematik olarak yapılan bir kırımdır. Birçok yerde ormanlar askeri gerekçelerle, devlet eliyle yakılıyor, kesiliyor. Halk bilinçli bir şekilde yerinden ediliyor. Şimdi bunun güvenlikle ne alakası var, kim buna inanır. Dolayısıyla bu düşmanlığın en derin bir biçimidir. Çok iyi biliniyor ki doğasını kaybeden bir halk, kimliğini ve geleceğini de kaybeder. Böylece doğaya yapılan her müdahaleyle, her tahribatla orayı yaşanmaz hale getiriyor. Şimdiden bölgemizde gelişen kuraklık, su kaynaklarının tükenmesi, tarımda verimsizlik, biyoçeşitlilik kaybı sorunları çığ gibi büyüyor.

Öte yandan bütün bunlar kapitalist mantıkla yapılıyor. Kürdistan doğası sadece tahrip edilmiyor, aynı zamanda sömürülüyor, yağmalanıyor. Bir yandan yok edilirken, diğer yandan her şeyinden faydalanılıyor. Ve bunun adına ”kalkınma” denilip olağan karşılanıyor. Yani bunlar halkın ihtiyaçları kapsamında yapılmıyor. Zaten sorun, insan toplumunun zorunlu ihtiyaçları temelinde doğadan faydalanması sorunu değildir. Kapitalist mantığın, doğayı tüketilecek, kâr elde edilecek bir kaynak olarak görmesidir. Bunun sonucunda Munzur’da ekosistem yok edilmekte, Hasankeyf tarihle birlikte sulara gömülmekte, Şırnak’ta köylü kendi toprağında nefessiz bırakılmaktadır.

Halk olarak bize düşen de doğamızın sesi olmaktır. Ancak doğayı korumak da sadece bir karşı koyuşla değil, aynı zamanda bir alternatif yaratmakla mümkündür.

Demokratik bir toplumda doğa, devletin ve şirketlerin çıkarlarına göre değil, halkın ihtiyaçları ve ekolojik dengenin korunması temelinde ele alınır. Doğa, üzerinde baskı kurulacak bir alan değil birlikte yaşanılacak ortak bir yaşam olarak görülür. Bundan dolayı karar süreçlerinde sadece devlet ya da şirketler değil, o bölgede yaşayan halk söz ve irade sahibi olmalıdır. Demokratik toplumun ekolojik sorumluluğu yalnızca doğayı korumak değil, aynı zamanda onunla uyumlu bir yaşam kurmasıyla başlar. Enerji üretiminde devasa barajlar ve fosil yakıtlar yerine yerel, küçük ölçekli ve yenilenebilir kaynaklara yönelmek mümkündür. Tüketim kültürü yerine ihtiyaç temelli kültür, paylaşımcı anlayış, doğayla uyumlu toplumsal bir düzenin temelini oluşturur.

Toplum örgütlü bir şekilde doğaya sahip çıktığında, doğa da topluma yaşamı armağan eder. Bu nedenle ekoloji mücadelesi, aynı zamanda demokratik toplum mücadelesidir. Çünkü doğayı savunmak yaşamı savunmaktır. Eğer bu yıkımlara karşı sesimizi çıkarmazsak, bu yıkıcı sisteme dur demezsek yarın sadece kurumuş derelere, çıplak dağlara değil; aynı zamanda köksüz, belleksiz ve kimliksiz bir topluma uyanacağız.

Oysa halkın iradesine dayalı, demokratik ve ekolojik bir toplum mümkündür. Doğa bize çığlık çığlığa her gün şunu hatırlatıyor: Doğa talan edilemez, doğa yaşamdır. Doğa insanın varoluş zeminidir, doğa ölürse insan da ölür. Unutmayın, doğa sustuğunda hayat biter. Doğayı susturmayalım, hayatı bitirmeyelim; doğayı susturmak isteyenleri susturalım, hayatı bitirmek isteyen tek derdi kar olan yıkıcı sistemi bitirelim.

   Hicran Öge

Önceki Haber

“Kendi Dilimizde Eğitim İstiyoruz”

Sonraki Haber

Üniversitenin Talebiyle Kabaiş Paylaşımları Engellendi

Berû Ajans Editor

Berû Ajans Editor

Sonraki Haber
Üniversitenin Talebiyle Kabaiş Paylaşımları Engellendi

Üniversitenin Talebiyle Kabaiş Paylaşımları Engellendi

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trend
  • Yorumlar
  • Sonuncu
Yemekhane Rezervasyon Sistemini Protesto Eden Öğrencilere Şiddet

Yemekhane Rezervasyon Sistemini Protesto Eden Öğrencilere Şiddet

19 Kasım 2025
Genç Kadınlar Baskıya ve Asimilasyona Karşı Örgütleniyor

Genç Kadınlar Baskıya ve Asimilasyona Karşı Örgütleniyor

23 Kasım 2025
Güvenli Kampüs İsteyen Öğrencilere Gözaltı

Güvenli Kampüs İsteyen Öğrencilere Gözaltı

19 Kasım 2025
Yabancılaşma ve Öze Dönüş Arayışı

Yabancılaşma ve Öze Dönüş Arayışı

22 Kasım 2025
Ertekin’in Telefonu İncelemeye Gönderildi

Ertekin’in Telefonu İncelemeye Gönderildi

0
Öğrenci Yurdunda Şüpheli Genç Kadın Ölümü

Öğrenci Yurdunda Şüpheli Genç Kadın Ölümü

0
Özel Savaş ve Bilincin Esareti

Özel Savaş ve Bilincin Esareti

0
Genç Kadınlar Baskıya ve Asimilasyona Karşı Örgütleniyor

Genç Kadınlar Baskıya ve Asimilasyona Karşı Örgütleniyor

0
Ertekin’in Telefonu İncelemeye Gönderildi

Ertekin’in Telefonu İncelemeye Gönderildi

25 Kasım 2025
Özel Savaş ve Bilincin Esareti

Özel Savaş ve Bilincin Esareti

25 Kasım 2025
Öğrenci Yurdunda Şüpheli Genç Kadın Ölümü

Öğrenci Yurdunda Şüpheli Genç Kadın Ölümü

23 Kasım 2025
Genç Kadınlar Baskıya ve Asimilasyona Karşı Örgütleniyor

Genç Kadınlar Baskıya ve Asimilasyona Karşı Örgütleniyor

23 Kasım 2025
Twitter Youtube Telegram Facebook Instagram

KATEGORİLER

  • Analiz
  • Anket
  • Bilim
  • Dijital Medya
  • Ekoloji
  • Ekonomi
  • Genç Kadın
  • Genç Kalemler
  • Gençlik
  • Güncel
  • Kültür-Sanat
  • Özel Dosya
  • Röportaj
  • Spor
  • Tarih
  • Teknoloji
  • Üniversite

© 2024 BERÛ AJANS - TÜM HAKLARI SAKLIDIR!.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Gör
  • Analiz
  • Dijital Medya
  • Ekoloji
  • Ekonomi
  • Gençlik
    • Genç Kadın
    • Genç Kalemler
    • Üniversite
  • Güncel
  • Kültür-Sanat
  • Özel Dosya
  • Röportaj
  • Spor
  • Teknoloji

© 2024 BERÛ AJANS - TÜM HAKLARI SAKLIDIR!.