Kübalı kadınların devrim öncesi durumu oldukça gelenekseldir. Küba toplumu feodal bir toplum konumuna sahiptir. Bundan dolayı da kadının konumu geleneksel erkeğe ait olma, onun güdümünde olma durumundadır. Toplumun ağır ekonomik sorunları, dış ve iç sömürü de eklenince durumu daha da ağırlaşıyordu.
Havana tütün çiftçileri 1817’de büyük ayaklanmalar geliştirdiler ve bu ayaklanma Küba’da ilk köylü ayaklanmasıdır. Bu ayaklanmada kadın hem öncülükte hem de eylemde aktif yer alır. Carlos Manuel de Cespede’nin siyahiler ve kölelerin kurtuluşu için yaptığı çağrıya işçi, köylü ve kadın kitlesel olarak yanıt vermiştir.
19. ve 20. yüzyıllarda ülkenin bağımsızlığı için verilen mücadelede büyük toprak sahiplerine karşı yoksul köylülerin yanında kadın yer almış ve 1930 ayaklanmasına da aktif katılmıştır. Savaş sürecinde kadın ikinci hattı oluşturmada, geri cephede siper ve mevzi kazılmasında, cephede komutanlık ve savaşı yönetmede önemli derecede rolünü oynamıştır.
1980’de İspanya’nın sömürgeciliğe karşı verdiği savaşta bağımsızlık akımının ileri gelenlerinden oluşan bir toplantıda Ana Batemcourt isimli bir kadın eşit hakları talep eden istekleri öne sürer. 19. yüzyılda kadınlar oy hakkı için girişimlerde bulunurlar ve bu taleple birlikte bir kadın hareketi oluşur. Kadın savaş sürecine aktif katılmasına rağmen, ataerkil sistemin temsilcisi olan erkekler kadını hem kabul etmiyor hem de basit yaklaşımları ile desteklemiyorlardı.
19. yüzyılın ünlü bir devrimcisinin annesinin adını taşıyan Maceo Kızıl Ordu Kadın Taburu kurulur. Bu taburda her kesimden kadın yer alır. Ve yine erkek gerillalar kadını küçümseyerek “kadının tek işi hemşirelik, aşçılık, savaş kadın işi değildir” deyip arka cepheye yollamaya çalışır. Fidel Castro bu yaklaşıma karşı oldukça sert tavırlar alır. Ve Batista diktatörlüğüne karşı ilk başlattığı ulusal ayaklanmada 170 kadın gerilla ile Trogo’daki baskın eylemi yapar.
Castro’ya göre kadınların savaşta yer alması toplumsal açıdan büyük bir gelişmedir. Devrimin ilk ayaklanmalarında 1959’da erkeklerle birlikte savaşmış, kurtarılmış alanlarda kadınlar birçok hizmette bulunmuş, okuma-yazması olmayan halka eğitim vermiş hatta yer altı bağlantıları kurma, yurt dışından silah ve cephane taşımada bulunmuştur.
1958’de kadınlar Özgür Müfrezeleri kurarak erkeklerle eşit koşullarda savaşma hakkı istediler. İlk dönemlerde erkekler “kan görünce bayılırlar, öldürmek için yumuşak olan kadınların annelik içgüdüleri var” denilerek savaşamayacaklarını ileri sürdüler. Castro, kadınların savaşabileceklerine karşı Eddy Sund’u başlarında görevlendirdi. Eddy, kadınların savaşkan yönlerini görünce bu önyargısından vazgeçti.
Devrim zafere ulaşınca tüm sorunların ve kadınların kurtuluşu için Castro şöyle söyler: “Sosyalist sistem kadınlarla erkekler arasında karşılıklı yardım ve eşitliğe dayalı ilişkileri olanaklı kılar, aile sevgiye dayalıdır. Bu nedenle ana-baba ve çocuklar arasındaki ilişkiler de güven ve karşılıklı dostluğa dayanır. Tüm toplum gibi aile de, kadın da kapitalizmden kurtulunca sosyalizm yeşerir.”
Castro bunun ilk sahalarını 1960’larda “Küba Kadın Federasyonu”nu kurarak geliştirmek istemiştir. Ernesto Che Guevara savaş anılarında Lydia için şöyle yazar: “Kübalılar bir kadından buyruk almaya alışık değildir. Onun öylesine sınır tanımayan bir gözü pekliği vardı ki, erkek ulaklar onlardan çekiniyordu. Bana ‘bu kadın Maceo’dan daha erkek ama hepimizi ölüme sürükleyecek. Yaptıkları delilik. Ama şimdi oyun oynayacak zaman değil’ diyen birinin hayranlıkla içerlemenin karıştığı düşüncelerini çok iyi anımsıyorum.”
Bu alıntıdan da anlaşıldığı gibi, kadının özgürlük olanağından yararlanmasının yolu, erkek gibi olmasıdır. Erkekler bu tür kadınlara saygı gösterip hatta hayranlık duyabiliyorlardı, ancak tüm kadınlar hakkında düşüncelerini dönüştürmeye yanaşmıyorlardı.
1960’larda Kübalı Kadınlar Federasyonu kurulur. Başına da Castro’nun baldızı getirilir. Vilma Espin, kadının üretime girmesinde engel teşkil eden sorunlara, kadının siyasal ve toplumsal olaylara katılmasını engelleyen gerici yaklaşımlara, çocuklara bakım olanaklarını sağlama ve kadınların orduya katılması sorunlarına eğilir. Federasyon kısa vadede haledilmesi gereken veya toplumda sorunlara çözüm bulmada sınırlı kalmıştır.
1970-75 yıllarında kadınlar parti yürütmesinde yer alırlar. Yapılan seçimlerde kadının katılımı yüzde 3 oranındadır. Kübalı kadınlar konfederasyonunun ikinci konferansında Castro yaptığı konuşmada bu düşüşe dikkat çeker ve şok olduğunu söyler. Kadınların kendi rollerini oynamasının belirleyici olduğu kesindir.
Küba devrimi deyince aklımıza Che Guevara ve Fidel Castro gelir. Oysa Celia Sanchez ise Küba devriminin merkezindeki kadındır ve hatta kararları veren asıl kişinin o olduğu bile söylenir. 1952 askeri darbesinden sonra Batista diktatörlüğüne karşı mücadeleye katıldı ve devrimci hareketin kurulmasında ve başlatılmasında önemli bir rol oynadı. 26 Temmuz’da Devrimci Örgüt Hareketi’ne katılarak, 1959 yılı sonunda diktatörlüğü deviren ve savaş birimini örgütleyen ilk kadınlardan biri oldu. Fidel Castro ile yakın ilişkisi olan Sanchez, Che Guevara ile de birlikte çalıştı.
Sanchez notlar, mektuplar ve başka belgeler toplayarak devrimi belgelemişti; bunlar daha sonra devrimin resmi arşivi oldu.
Sonuç olarak; Latin Amerika’da Şili, Nikaragua, El Salvador, Arjantin, Guatemala, Küba gibi ülkeler yer almaktadır. Gelişen ulusal ve halk hareketlerinde kadın aktif rol almış, özellikle diktatör rejimlere karşı kayıp yakınlarının, annelerinin yaptıkları eylemler uluslararası kamuoyunda büyük ilgi ve destek görmüştür. Bu eylemler rejimi deşifre etmiş ve iktidarda olan hükümetleri düşürmede önemli rol oynamıştır.
Hem savaş sürecinde hem de savaş öncesinde kadınlar ulusal kurtuluş için orduda ve toplumun tüm etkinliklerinde yer almıştır. Bu devrimlerde önemli roller de almış ve etkileyici olmuştur. Kendi birliklerini, özgün örgütlerini kurmaları, ordu içinde inisiyatif sahibi olmaları gibi önemli etkinliklerle belirleyici olmuşlardır.
Fakat bunların yanında kendi öz örgütlemelerini yaratmada, cins bilincini geliştirmede ve kadın kimliğiyle devrimde yer alma noktaları zayıf ve yetersiz kalmıştır. Her ne kadar çok sayıda kahraman ve önderler çıkmışsa da, ağırlıkta ulusal sorunu öne çıkarmışlardır.