Çin toplumu devrim öncesi, üretim ilişkilerinin ağırlıklı feodalizme dayalı olmasından da kaynaklı, geleneksel feodal ölçüler çerçevesinde örgütlenmiştir. Hiçbir söz ve karar hakkı olmayan kadın dövülüyor, hatta öldürülmektedir. Kızlar başlık parası karşılığında satılıyor, kiralanıyor, yani fahişelik yapmaya zorlanmaktadır. Bu koşullar altında yaşamak istemeyen kadın çareyi canına kıymakta bulmaktadır.
Çinli kadınlar tüm bunlara karşı ya intihar etmekte ya da büyük bir suskunlukla boyun eğmektedir. Hatta güzellik sembolü olarak Çin’de küçük ayaklı kızların tercih edilmesi üzerine, daha küçükken giydirilen demir ayakkabılar işkenceye dönüşmesine rağmen gönüllüce benimsenmiştir. Kadınlar bu baskılardan kaçmanın bir yolunu da dinde aramışlardır. Özellikle Tao mezhebini benimseyen kadınlar, hoşnutsuzluklarını kiliselere kapanarak gidermeye çalışmışlardır.
Zorla gerçekleştirilen evlilikler büyük bir tepki doğurmuş, sonunda devlet aileleri tarafından dışlanan kadınlara ev kurmak zorunda kalmıştır. 1911 Devrimi öncesinde dernekler illegal örgütlenme mecburiyetindeydi. Bu dernekler siyasi içerik taşıyor ve kadınlar da bu örgütlenmelerin içinde yer alıyordu. Kadınlara özel bir saygınlık tanınsa da yüksek görevlere gelemiyor, karar yetkisine sahip olamıyorlardı.
1911 Devrimi sonrasında bu gizli dernekler, yoğun desteklerinden ötürü legalleşti. Kadınların askeri birliklerde savaştıkları da söylenir. Ancak bu devrim kadınlara yalnızca “ayak bağlarının sarılmaması” bakış açısını sağlamış, daha ileri bir özgürleşme getirmemiştir. Devrim sonrası dernekler siyasal misyonlarını yitirip ya mafyalaşmış ya da solcu siyasal örgütlere katılmışlardır.
Ülkenin bazı yerlerinde kadınlar, özellikle casus ve gözetleyici olarak önem kazanmıştır. Erkeklerle siyasi çatışmayı önlemek için kadınlar özerk dernekler kurmuş, çoğu kez dulları güvenceye almak amacıyla kadın dayanışma örgütleri oluşturmuşlardır. Aynı zamanda kötü iş koşullarına karşı kısa vadeli grevler örgütlemişlerdir.
4 Mayıs 1919’da Japon emperyalizmine karşı başlatılan mücadelede de kadınlar yer almıştır. Tartışma, araştırma ve iletişim grupları kurarak halkı aydınlatmayı, Japon mallarını boykot ettirmeyi amaçlamışlardır. 1900’lerin başında Mao, farklı gazetelere yazdığı yazılarda kadın haklarını savunmuş ve kadınları emperyalizme karşı mücadeleye çağırmıştır.
Kuşkusuz Çin Devrimi’nin kadın sorununa yaklaşımında Mao’nun kişiliği ve ilişki tarzı etkili olmuştur. Ancak Mao’nun yaşamına bakıldığında kadın sorununa yaklaşımı köklü olmamış, yanılgılar da taşımıştır. Ailesinde babasına karşı annesiyle ittifaka yönelmesi, sonraki yıllarda Mao üzerinde etkiler bırakmıştır. Bu bağ, kadın özgürlüğü sorununda derinleşmeyi engellemiş olabilir.
Mao kadın özgürlüğü konusunda belli adımlar atmışsa da köklü bir çözüm geliştirememiştir. Genel söylem ve reel sosyalist pratiklerde görülen, olayın salt niceliğine önem veren kaba şematik anlayış kırılamamıştır. Mao’nun öncelikli adımı Kültür Devrimi olsa da bu da süreklileştirilmemiştir. Geleneklere karşı radikal bir kopuş tutumu görülse de özgürlükle buluşturulmada eksiklikler yaşanmıştır.
Kadın özgürlüğünün toplum özgürlüğüne bağlı olduğu savunulmuş, bu nedenle Çin’de kadın hakları savunuculuğu ulusçuluk akımı ile birlikte gelişmiştir. Bazı kadın dernekleri ve örgütler oy hakları ve kişisel özgürlükler konusunda düzenlemeler yapmıştır. Fakat bütün bu örgütlülüklere rağmen Çinli kadınlar, uzun yürüyüşte önemli bir rol kazanamamıştır.
Savaşa katılan kadınlar olmuşsa da, genelde geri cephede kalmışlardır. Kuo Ch’un-Ch’ing gibi kadınların savaşta aktif yer alabilmesi ancak erkek kılığına girmeleriyle mümkün olmuştur. On yüksek ödül almasına rağmen ancak yaralandığında kadın olduğu anlaşılmıştır. Bu örnek, Çin’deki kadın hareketinin koşullarını göstermektedir.
Çünkü Çin’de küçük kız çocuklarının satıldığı, kadınların köle gibi çalıştırıldığı bir ortamda kadın hareketleri gelişiyordu. Dolayısıyla özgürlüğe kalkışları son derece görkemli ve anlamlı olmuştur. Ancak kadın hareketini güçlendirmek için öncü kadın kişiliğini yaratma ve onu kurtuluş ideolojisiyle donatma konusunda öngörü eksikliği yaşanmıştır.
Kültür Devrimi başlatılmış, geleneklere ve eski yaşam tarzına karşı büyük bir öfke gösterilmiştir. Ancak yeniyi yaratma boyutunda eksiklikler görülmüştür. “Sokak komiteleri, sosyal refah örgütleri” gibi pratik kurumlaşmalar oluşturulsa da, geniş bir program ve güçlü perspektif sunulmadığı için bu kurumlar zamanla tutuculaşmış ya da işlev değiştirmiştir.
Sorunun temelde ele alınmaması ve programdan, kadın ideolojisinden yoksunluk, pratik adımlar ile amaç arasındaki boşluğu büyütmüştür. Bu eksiklik, yaratıcı ve köklü bir kadın hareketinin ortaya çıkmasını olumsuz etkilemiştir.