Kapitalist modernite aşılmadan, ona karşı gerçek anlamda mücadele edilemez. Kaba anlamda mücadele edilebilir belki ama başarı elde edilemez, elde edilen başarıların da ömrü uzun olmaz.
Doğa gibi hakikat de boşluk tanımaz. Hakikat arayışı zayıf olanın devrimciliği de zayıftır. Kendini gerçekleştiren bir devrimci olmanın ilk şartı, hakikat arayışını güçlendirmektir. Bu nasıl olacak? Bunun da ilk şartı, var olan hakikatlere negatif yaklaşmaktır. Reddetme, veriliyi kabul etmeme, yeniye ulaşmanın önkoşuludur. Var olanı kabul etmek, ona karşı durmayı imkansızlaştırır. Kapitalist modernite aşılmadan, ona karşı gerçek anlamda mücadele edilemez. Kaba anlamda mücadele edilebilir belki ama başarı elde edilemez, elde edilen başarıların da ömrü uzun olmaz. Modernizmi, modernleşmeyi olumlu bir gelişme olarak görüp değerlendirenlerin ona karşı durmaları, savaşmaları mümkün olmaz. O yüzden verili hakikate negatif yaklaşım birinci adım olurken, ikinci adım kapitalist moderniteye tavırdır.
Post modernler, bu tavrı gösterip kapitalist moderniteyi eleştirmelerine rağmen onu aşamıyorlar. Marksistler de bunu eleştirdiler ancak aşamadılar. Neden? Çünkü onların hakikatleri bu sistemin bir parçasıydı. Yaşam ve toplumsallık da bilme gücüyle, zihniyet yapısıyla kurulur. Zihniyet özgür ve farklı olmayınca, yeni insan ve toplum da kurulmuyor.
Şeyh Bedrettin için anlatılan hikaye oldukça öğreticidir. Şeyh Bedrettin, Bursa’da büyük ve ünlü bir Osmanlı kadısıdır. Büyük eğitim, terbiye görmüş, kendisini yetiştirmiş birisidir. Bir gün Mısır’da Şeyh Ahlati adında büyük bir şeyhin olduğunu öğrenir. Gidip ondan ders almak, eğitimini görmek ister. Kadılığını bırakır, yollara düşer. Güneşli bir günde bir ırmağın kenarında gölgeliğe çekilerek dinlenir. Bu arada gözü su içmeye gelen köpeğe takılır. Köpek susuzluktan çatlayacak gibidir. Dili iki karış dışarıdadır. Ancak köpek subaşına gelmesine rağmen bir türlü su içemez. Ancak son seferde henüz suya yetişmeden kendisini uzaktan ırmağın içine atarak doya doya su içer. Sonra çıkıp gider. Bu durum Şeyh Bedrettin’in dikkatini çeker. Gidip suya bakar, önce hiçbir şey göremez. Biraz daha dikkatli bakınca suda kendi gölgesini görür. Köpek de suda gölgesini gördüğünden su içememiştir. Uzaktan, gölgesini görmeyecek bir yerden kendisini suya atar. Bu olay Şeyh Bedrettin’i derin düşüncelere iter. O zamana kadar verili Sunni Osmanlı geleneğine, zihniyetine ve hakikatine uygun birçok kitap yazmıştır. Kendi kendisine yeni bir yola, arayışa girerken eskiden kurtulmak gerekir diyerek yazdığı kitapları ırmağa atar. Şeyh Bedrettin o zaman gerçek hakikate ulaşır.
Bir gün bir bağlama ustası bağlama okulu açmaya karar verir. Ve okulunu açar. Öğrenciler kayıt olmaya gelirler. Hiç bağlama çalmasını bilmeyenlerin kayıt ücreti, biraz bilenlerinkinin yarısı kadardır. Biraz bağlama çalmasını bilen birisi: ‘Hocam ben biraz bağlama çalmasını biliyorum, neden iki kat kayıt ücreti ödeyeyim’ diye sorar. Hoca da ona, ‘yarısı sana bağlamayı unutturmak, yarısı da yeniden öğretmek için’ diye cevap verir. Yani eski atılmadan yenisi alınmıyor. Verili hakikate tavır alınmadan yeni hakikat geliştirilmiyor. Yani bize giydirilen gömleğin bize ait olmadığına, deli gömleği olduğuna inanmadan onu değiştiremeyiz.