Kadının kurtuluşu, başta genç kadınlar olmak üzere kadınların ve kadın özgürlükçü olan herkesin katıldığı soluksuz bir mücadeledir. Bu anlamda kadın öz savunması, kadının yeniden özüne dönmesinin, hakikatine varmasının ve özgür yaşamı inşa etmesinin adıdır.
Tarihin büyük bir bölümünde kadınlarda çok güçlü olmasına rağmen, kendi doğalarına dair farkındalıkları ve bilinçleri zayıflatıldıkça, öz savunmaları derin yaralar almıştır. Öyle kendiliğinden ya da uysallıkla, kölece boyun eğmeleriyle gerçekleşen doğal süreçler olmamıştır. Kanlı savaşların yanı sıra ideolojik zor aygıtları ve aldatma araçları ile geliştirilmiştir. Bu süreçle beraber kadınlar, kendilerinin ve toplumlarının, doğanın ve evrenin bir parçası olmaktan adım adım uzaklaştırılıp kendilerine yabancılaşmanın değişik biçimlerine mahkûm edilmişlerdir. Bu durum, tarih biliminin gittikçe açığa çıkardığı ve kimsenin artık inkar edemeyeceği bir gerçektir.
Kendi özüne yabancılaşma zaten en derin öz savunma yitimidir. Bu yabancılaşma derinleştikçe, kadınlar öz savunmadan uzaklaşmıştır. Zamanla oluşturulan erkek egemenlikli düzenin her tür saldırısı karşısında savunmasız ve örgütsüz hale getirilmişlerdir. Önemle bilinmeli ki, bunda en belirleyici olan neden, kadının zihinsel olarak sömürülmesidir. Tıpkı ezilen halklar gibi, kadınlar da zihinsel sömürüyle, yani ideolojik teslimiyet ile sömürüye açık hale getirilmişlerdir. Kadınların doğadan miras aldıkları çok güçlü öz savunma potansiyeli, bilinci ve refleksleri vardır. Zihinsel sömürü, tüm bu potansiyelleri dumura uğrattığı için kadında kendine olan inançta ve güvende büyük bir zayıflama yaşanmıştır. Bu da kadın öz savunmasının kırıldığı temel noktalardan biri olmuştur.
Bugün tüm dünyada gerçekleştirilen kadın sömürü politikaları kapsamında, bölgemiz Ortadoğu’da da derin bir kadın kırımı yaşanmaktadır. Gerek muhafazakarlık adı altında eve kapatılıp her tür haktan yoksun bırakılması olsun, gerekse modernite adına metalaştırılarak sömürülmesi olsun kadına karşı uygulanan bu politikaların ardında aynı erkek akıl bulunmaktadır. Dolayısıyla gerici-ilerici yanılgısına kapılmadan yapılan saldırıların aynı zihniyetin ürünü olduğunu bilmek gerekiyor.
Türkiye’de her yıl yüzlerce kadın, erkekler tarafından katlediliyor. Binlercesi fiziki ve psikolojik işkencelere maruz kalıyor, bir o kadarı ise her tür haktan yoksun bir yaşama mahkum ediliyor. Ancak tüm bu saldırılara rağmen geliştirilen kadın örgütlenmeleri, sınırlı da olsa belli bir hukuki, toplumsal ve politik öz savunmanın gelişmesini sağlıyor.
Vahşice katledilen Şule Çet, Pınar Gültekin, Emine Bulut, Rojbîn Kabaiş ve son olarak Ayşe Tokyaz gibi kadınların ardından yürütülen kampanyalar, kamuoyunu harekete geçirerek kısmen de olsa adaletin yerini bulmasını sağlamıştır. Kendi başına bu örnekler bile, kadınların yaşamın her alanında, evde, okulda, sokakta ve siyasette öz savunmaya ne kadar ihtiyaç duyduğunu bizlere açıkça göstermektedir. Bu nedenle kadın öz savunması şarttır, olmazsa olmazdır diyoruz. Başka türlü bir yaklaşımın esas alınması bir yanılgı olacağı gibi, tıpkı tarihte olduğu gibi bugün de bizlere kaybettirecektir.
Yakın tarihte, kadın öz savunmasına en büyük örneği Jina Mahsa Amini’nin katledilmesiyle İran’da başlayan Jin, Jiyan, Azadî isyanıdır. Kadının bedenine, yaşamına ve kimliğine sahip çıkmasının öz savunma biçimine dönüştüğü bu isyan, tüm dünya kadınlarına ilham kaynağı olmuştur. Bu kadın isyanında anlaşılması gereken belki de esas nokta toplumsallaşan kadın mücadelesinin en katı erkekçi despotizmi bile nasıl çökertebildiğidir. Jın, Jıyan Azadi ayaklanması dinciliğin ve cinsiyetçiliğin kalesi olan faşist İran devletine adeta ölümcül bir darbe vurmuş ve çözülme sürecine sokmuştur. Kürt kadın hareketinin öncülüğünde gelişen bu felsefenin kadın devriminin temel ideolojik ve politik çizgisi haline gelmiştir.
Bu temelde öz savunma, kadınlar için yaşamsal ve acil bir sorundur. Günümüzde hâlâ fuhuşla, aile kurumu tarafından veya savaşlarda katledilme, göç ettirilme, açlıkla terbiye ettirilme, ucuz iş gücü olarak çalıştırılma gibi insan olmanın anlamıyla çelişen bin bir türlü işkence bize reva görülüyorsa; bunun en temel nedeni, öz savunma mekanizmalarımızın kırılmış olmasıdır. Bu mekanizmalarımızı yeniden ve sağlam bir şekilde inşa etmek için sağlam bir kadın bilinci edinmek hayatidir. Kadın ve toplum tarihini, toplumun gerçeğini kapsayan kadın bilimini geliştirmek önemlidir.
Öz savunmanın en anlamlısı kadın bilinci ve kadın örgütlülüğünü oluşturmaktır. Öz bilinçlerimiz yıkıma uğramasaydı ve zihinsel sömürüye açık hale getirilmeseydik; öz savunma mekanizmalarımız bu kadar zayıf olmazdı. Bu gerçeği göz önünde bulundurarak, her şeyden önce kadının kendi öz düşünsel gücünü, bilincini, örgütlülüğünü oluşturmasını ve bunları savunabilmesini öz savunma kapsamında görmeliyiz. Yani sadece fiziksel anlamda değil; bilimsel ve düşünsel anlamda da öz savunma şarttır.
Kadının kurtuluşu, başta genç kadınlar olmak üzere kadınların ve kadın özgürlükçü olan herkesin katıldığı soluksuz bir mücadeledir. Bu anlamda kadın öz savunması, kadının yeniden özüne dönmesinin, hakikatine varmasının ve özgür yaşamı inşa etmesinin adıdır.
Zîlan Taşçı