Günümüzde işçi gençlik, kapitalist üretim ilişkilerinin doğrudan etkisi altında ezilen toplumsal kesimlerin başında gelmektedir. Geçici, güvencesiz, düşük ücretli işlerde çalışan, sendikasız bırakılan ya da sendikal örgütlenmesi engellenen gençler, eğitim ve çalışma yaşamı arasında sıkışmış bir halde varlık mücadelesi vermektedir. Bu yazımızda, genelde işçi gençliğin, özelde Kürt gençliğinin yaşadığı temel sorunları ele alırken, örgütlenme deneyimlerini, olanaklarını ve ihtiyaçlarını da irdelemeyi amaçlıyoruz.
İşçi Gençliğin Toplumsal Konumu
İşçi gençlik, genellikle 15–30 yaş aralığında olup emek gücünü satarak yaşamını sürdüren bireylerden oluşur. Gençliğin bu kesimi, üretim sürecine yeni katıldığı için deneyimsiz görülür ve bu durum, patronlar tarafından düşük ücret, fazla mesai ve güvencesiz çalışma koşullarını dayatmak için fırsata çevrilir. Eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalan ya da mezun olduğu halde kendi alanında iş bulamayan gençler, özellikle sanayi, hizmet ve inşaat sektörlerinde yoğunlaşmaktadır.
İşçi gençliğin en yaygın karşılaştığı sorunlardan biri, istikrarlı ve güvenceli bir işe sahip olamamasıdır. Asgari ücretin altında maaşlar, uzun çalışma saatleri ve sosyal güvenceden yoksunluk, genç işçileri derin bir yoksulluğa ve gelecek kaygısına sürükler.
Mesleki eğitimin yetersizliği ve üniversite sonrası işsizlik, gençlerin istihdam edilmesini zorlaştırmaktadır. Aldıkları eğitimin iş piyasasındaki karşılığını bulamayan gençler, vasıfsız iş gücü içinde erimektedir. Sistem içinde sayısı milyonlarla ifade edilen işsizler ordusunun içinden sıyrılarak iş bulan ve kendisini “şanslı” sayan genç işçilere ise, kölelik koşulları dayatılmakta.
Özellikle büyük şehirlerde yaşayan işçi gençlik için yüksek kira bedelleri, uzun mesafeli ve pahalı ulaşım masrafları yaşam kalitesini düşürmektedir. Öğrenci olan genç işçiler için hem çalışıp hem okumak ciddi bir fiziksel ve zihinsel yük oluşturmaktadır.
Kabaca kategorize ettiğimiz bu yaklaşımlar kuşkusuz “salt bu kadar kabaca” değerlendirilemez. Türkiye ve Kürdistan’da genç işsizliği genel bir sorun olmakla birlikte, bu sorunun Kürt gençleri arasında çok daha derin ve yapısal olduğu görülmektedir. Ekonomik eşitsizliklerin, bölgesel geri bırakılmışlığın, ayrımcı uygulamaların ve kimlik temelli dışlanmanın bir araya gelmesiyle Kürt gençleri hem eğitim hem de istihdam alanlarında ciddi dezavantajlar yaşamaktadır.
Tarihsel ve Bölgesel Arka Plan
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren uygulanan asimilasyon politikaları, zorunlu göçler ve çatışmalı ortam, Kürdistan’da sosyoekonomik gelişmeyi engellemiştir. Kürdistan’da yaşayan Kürt halkı, özellikle genç nüfus, uzun yıllar boyunca eğitim, sağlık, altyapı ve istihdam olanaklarından eşit şekilde yararlanamamıştır.
• Ana dili Kürtçe olan gençler, Türkçe eğitim ve sınav sisteminde dezavantajlı konuma düşmektedir
• Kürt gençleri, büyük şehirlerde iş bulmakta ayrımcılığa uğrayabilmekte, özellikle kamu kurumlarında sözlü mülakatlarda elenebilmektedir. Bu durum, bireyde hem kimlik bastırma hem de derinleşen bir dışlanmışlık hissi yaratmaktadır.
• Kürdistan’da büyüyen Kürt gençleri, zamanla “ya devlet memuru ol ya git batıya inşaatta çalış” ikilemine sıkışmakta, sistem tarafından mecbur bırakılmak istenmektedir. Ne yerelde kalıp umutla çalışabileceği alanlar, ne de göç ettiği yerde karşılaştığı koşullar tatmin edicidir. Bu da birçok gencin yurtdışına gitme arzusunu körüklemektedir.
İşsizlik karşısında birçok Kürt genci, kendi olanaklarıyla yaşam mücadelesi vermeye çalışmaktadır. Bazı gençler sosyal medya, müzik, tiyatro, yazarlık gibi alanlara yönelerek kültürel üretimle görünürlük sağlamaya çalışırken, bazıları göç ettikleri büyükşehirlerde dayanışma ağları kurmaktadır. Ancak bu çabaların çoğu bireysel ve parçalı kalmaktadır. Bu nedenle siyasal alanda güçlü örgütlenme ve güçlü temsiliyet, büyük önem arz etmektedir.
Kürt gençliğinin işsizlik sorunu, sadece bir ekonomik mesele değil; adalet, eşitlik ve insanlık meselesidir. Bu sorunu görmezden gelmek, toplumsal barışı ve ortak geleceği tehdit etmektedir. Kürt gençlerinin potansiyeli bastırılmak yerine açığa çıkarılmalı; her gencin doğduğu yerde onurlu bir yaşam kurabileceği koşullar yaratılmalıdır. Çünkü adil bir toplum, en geride bırakılanın da kendini eşit hissettiği bir toplumdur.
Sonuç olarak işçi gençlik, geleceğin toplumsal dönüşüm gücüdür. Ancak bu potansiyelin açığa çıkması, örgütlü mücadele ile mümkündür. Genç işçilerin yaşadığı sorunlar bireysel değil, sistemseldir. Bu nedenle çözüm de ancak kolektif bir hareketle yaratılabilir. İşçi gençliğin sesi, birliğin gücüyle yankılanmalıdır.
Onurlu bir yaşama sadakat zorunludur. Ve bizler, bu olumlu haslet bilincine sahibiz.
Dilçem Işık